Bir mahalle düşünün... Doğuda bir yerde. Hani şu hep yeterince kalkınmadığı, devletin ihmal ettiği düşünülen bölgelerden birinde bir mahalle düşünün...
Yüz yirmi haneli, herkesin birbirini tanıdığı, akraba olduğu bir yer. Mahallede 3 adet Pontiac marka araba var, Mercedes marka gibi arabaların ise sayısı bilinmiyor, o kadar fazla yani… Tarımla uğraşıyor görünüyorlar, ama bu kadar zenginliğin kaynağı da tam olarak bilinmiyor. Sokaklarda dolaşan erkeklerin çoğu silahlı geziyor. Sanki bir şeylerden korkuyorlar, ya da her an için olabilecek bir tehlikeye karşı hazırlıklılar.
Bir mahalle düşünün... Agatha Christie'nin; zekice kurguladığı cinayetler ve karmaşık olayları anlattığı romanlarını, ve yönetmen Alfred Hitchcock'un korku filmlerini bile aratmayacak kadar esrarengiz olaylar yaşanıyor. Nedeni tam olarak açıklanamayan ölümler oluyor. Yangınlar çıkıyor. Birtakım ritüellerden söz ediliyor. Küçücük bir kız çocuğu cinayete kurban gidiyor ve kimse konuşmuyor, kimse hiçbir şey bilmiyor. Cinsel tacizler, yasak ilişkiler yaşanıyor, ama kol kırılıp yen içinde kalıyor. Ya herkes bu cinayete bir şekilde ortak ya da birileri, birilerinden Allah'tan korkmadığı kadar korkuyorlar. Birileri birilerine, devlete ve kanunlara bağlı olmadığı kadar bağlılar.
''Feodalite'' veya ''Geri kalmışlık'' olarak tanımlanan bu durumu da, çoğunluk eğitimsizliğe bağlıyor. Bu kadar zenginliğin olduğu bir yere eğitimin gitmemesi mümkün mü acaba?
Tanıdığım pek çok aydın, okul hayatımdaki bazı hocalarım ve bildiğim entelektüel diyebileceğim çok insan doğuluydu. Ve memleketimizde Ege 'de, Akdeniz'de, İstanbul'da, Ankara'da gördüğüm, gittiğim en güzel yerlerin sahipleri de çoğunlukla doğulular... Buna rağmen hala feodaliteden, fakirlikten söz edilmesini anlamakta güçlük çekiyorum.
Bir zamanlar: ''Doğunun Paris'i'' denilen ve yapılan istatistikler sıralamasında en fazla çocuk kaybolan iller sıralamasında ikinci olan Diyarbakır'da ''Narin'' adında bir yavru kayboluyor ve on dokuz gün sonra öldürülmüş olarak bulunuyor.
Ve tuhaf bir şekilde mahallede yaşayan herkes adeta birbirleriyle anlaşmış gibi hiç konuşmuyorlar. Kimse bir şey bilmiyor!
Bu sessizlik sadece korkuyla açıklanacak bir durum değil, çünkü bu insanlar kafa yapılarını değiştirmek istemiyorlar. Ne olursa olsun, bugüne kadar süregelen düzenleri devam etsin istiyorlar.
Oysa; kol kırılıp, yen içinde kalmamalı. Ortaya çıkmalı tüm ahlaksızlıklar, cezasını çekmeli sapıklar.
Küçücük bebeklere, çocuklara tecavüz edilip, cinayetler işleyip sonra bunun sebebi; sadece eğitimsizlik, cehaletmiş gibi gösterilmemeli.
İnsan olarak doğuyoruz biz... Akılla, vicdanla, merhametle donatılmış olarak... Çok kızgınım çok... Çok öfkeliyim ve üzgünüm çok...
Çok güzel bir yazı olmuş kutlarım...
Hanfendiyi bu yazısından dolayı tebrik ediyorum. EMEL hanım cesur yazılarınızı bekliyoruz
Güzel yazı olmuş gerçek olaylar anlatılmış
Emeğinize kaleminize yüreğinize sağlık.
Tebrikler.
Yüreğinize kaleminize saglik
Kaleminize, yüreğinize sağlık
Mükemmel bir yazı. Degindiniz konular ve içerikleri, onları aktarma tarzınız. Yüreğinize sağlık. Başarılarınızın devamını diliyorum
benim yorumlarım ağır olacagı için yapmıyorum
Emeğinize sağlık, güzel bir yazı.
Devlet sankiyokmus gibi davrandiklari için güçlüler güçsüzler gerekli cezayı veriyorlar. Bu şekilde adaletinizi sıraya düşüyor. Biliyormusunuz alışmış oluyorlar her şeye.
KAÇAKÇILIK ! Başta silah olmak üzere . Öldürülen kız çocuğu silahların olduğu yere girip gördüğü için öldürüldüğü söyleniyor . . .
Güzel bir yazı. Elinize yüreğinize sağlık değerli yazar arkadaşım. Kutluyorum sizi.
Kalemine, emeğine sağlık. Bugün gelinen nokta tam olarak yapanın yaptığının yanına kâr kalmasıdır. Demokratik bir ortamda yaşamak temennisiyle herkese selam ve sevgiler sunuyorum.
Güncel bir konuyu çarpıcı şekilde ele almışsınız. Kutluyorum.
Maalesef bazı şeyler bu yüzyılda bile düzeltilemiyor hala,