Ülkemiz maalesef anayasa değişikliği adı altında adeta Hükümdar yetkilerine sahip, ama adı Cumhurbaşkanlığı olan ve bütün güçleri elinde bulunduran tek kişinin iktidarına doğru hızla sürüklenmektedir.
Anayasalar bir nevi toplumsal uzlaşı ve mutabakat metinleridir. Hiçbir anayasal kurumun ve halkımızın görüşü alınmadan yapılmak istenen bu anayasa değişikliği, halkımızın bir talebi olarak ortaya çıkmamıştır. Bu anayasa değişikliği, henüz halen daha teklif aşamasında iken bile toplumu birleştirmek yerine tam tersi ayrıştırıp bölmeye başlamıştır. Devletin bekası açıkçası söz konusudur. Hepimiz faniyiz. Bugün buradayız yarın belki yokuz. Bir kişiye göre anayasa yapıp kalıcı hale getirirseniz bu felaket bir sonuç olmuş olur. Güçler ayrılığı ortadan kalkmış olur. Türkçe söylemek gerekirse camiye, kışlaya, adliyeye siyaset girmiş olacak. Bir kişi istediği zaman istediği her şeyi yapabiliyor olmuş olacak. Aynı zamanda cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, genelkurmay başkanı, meclis başkanı kısacası hepsi birden olmuş olacak. Bir kişiye bu kadar yük verilemez. İnanç açısından da, demokratik açıdan da bu doğru bir şey değildir. Her şeye tek başına başkan karar vermiş olacak. Bu yapılmak istenen parlamenter sistemi ortadan kaldırıp ülkeyi ve insanların hak ve özgürlüklerini açıkçası bir kişiye teslim etme girişimidir. Bu bir kişi dünyanın en demokrat insanı bile olsa, bu kadar yetki ve sorumsuzlukla yine bir diktatöre dönüşeceği gerçeği ortadadır ve açıktır.
Bu tartışmayı salt mevcut cumhurbaşkanı bağlamında yapmakta çok yanlış olur. Bu süreç bundan sonraki yıllarda da devam edecek bir süreçtir. İleride başa basiretsiz bir kişi geldiğinde, peki o zaman ne olmuş olacak? Başkan kendine yardımcısını atayacak. Seçimle gelmeyen atanan bu kişi Türkiye’yi oda yönetmiş olacak. Bunların hepsi, mevcut olan demokrasiden ve demokrasi kültüründen tamamen uzaklaşmak demektir? Bunlar toplumsal bir mutabakatta ve toplumun süzgeç noktalarında tartışılmadı da? Yangından mal kaçırıyor durumu söz konusu, bu konuda süre verilip yarar ve zararları ortaya çok daha geniş bir çerçevede koyulabilirdi.
Mesele CHP, MHP, AK Parti meselesi değil. Şu anda anayasa değişikliği teklifini sanki bir genel seçimmiş, partiler arasında bir tercih yapılıyormuş gibi ele almakta son derece yanlıştır.
Meselemiz:
Bir; Siyasi parti Genel Başkanına hâkimleri atama yetkisi veriyor muyuz?
İki; Bir siyasi parti Genel Başkanına TBMM’yi dilediği zaman feshetme yetkisi verecek miyiz?
Üç; O siyasi parti Genel Başkanı TBMM’yi feshettikten sonra yeni mecliste yer alacak isimleri yazma yetkisine sahip olacak mı?
Dört; Tüm bakanları o siyasi parti lideri atayacak mı?
Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin anahtarını biz bir siyasi parti genel başkanına veriyor muyuz?
Biz bu soruları cevaplarken mevcut cumhurbaşkanımızın kim olduğunu düşünerek hareket etmemeliyiz. Bu işin yarınıda var. Yarınları var. Bizden sonrası var. Bu yap boz olarakta yapılamaz. Bir – iki kişilik içinde yapılamaz. Bu 100 – 200 yıllık en az bir süreç sonuç itibariyle. Sayın Cumhurbaşkanını sevmek, sevmemek, saymak ve saymamak ayrı bir konudur. Bu ne bir kişinin, ne de bir partinin meselesidir. Bu, ülkemizin ve çocuklarımızın geleceğinin meselesidir. Meselemiz memleket meselesidir ve bu memleket hepimizindir. Konu bir kişinin çok ötesinde bir konudur. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti biz fanilerden çok daha önemlidir. Bu nedenle buna HAYIR!