Her şeyi abartıyorsun dedim kendime.. Bir şeyin ortası yok mudur senin hayatında? Bir durun durağın yok mudur? Her saniye, her salise, her saat , her gün, her yıl çatlayıncaya kadar doldurmak zorunda mısın zamanını? Kendime şöyle bir baktım aynada, kendimi özlemişim. yüzüm bir yabancının yüzüydü sanki. Çok uzaklardan gelen yakın bir arkadaş muamelesi ile ” Geldin mi ” dedim. Cevap alamadım. Yeniden ” Heeyy! burada mısın ?” diye seslendim. Yine ses yok. Ne zamandan beri uzağım kendime sorgusu başladı beynimde. Ne zamandan beri bu kadar uzaktık birbirimize. Ne zamandan beri onu dinlemeyi bırakmıştım. Ne zamandan beri kendimden çok uzak bir diyara savrulmuştum. Ağlamak istedim acınası halime ama gülümsedim. Oysa gözlerimden sular seller gibi yaşlar aksın, bir derya olsun, bir sel olsun ve o seller bir çalı çırpı ile beni kendime geri getirsin istiyordum. Olmadı. “Sen eskiden kalbe dokunurdun” dedi dün bir arkadaşım. Ben eskiden kalbe dokunurmuşum. ” Ne kadar eskiydi bu, ona sormak istedim, sormadım. Sadece soruyu sorandan da sorudan da kaçmak istedim. Eski işte.. adı üzerinde ep eski Dün gibi, evvel günkü gibi belkide bir saniye önceki gibi eski.
Aslında çoğumuzun yaşadığı bir durumdu bu. İnsanın
kendine yabancılaşması.Bir insan kendine yabancılaştığında ne kadar verimli
olabilirdi ki. ”Kendine faydası yok, onun kimseye faydası olmaz” derdi
büyüklerimiz. Bu sözün doğruluğunu kanıtlar gibiydim aylardır, aslında kendime
de hiç bir şeye, hiç kimseye de bir faydam yoktu.Bütün zamanımı dolduruyordum,
daldan dala atlayıp duruyordum. kendimden kaçmak için ne kadar ıvır zıvır varsa
yapıyordum.Düşünmek istemiyordum, düşüncelerimi durdurmak istiyor, daha sakin,
daha normal bir yaşama özlem duyuyordum, düşünmek can yakıyordu çünkü. Bu can yakıcılığı yüzünden halkların ezberlediklerine sıkı sıkı sarılması bundandı, ezberletilen hayatı yaşamak en kolayıdır belki. Asıl yapmak istediğim şeyi
yapmaktan vazgeçmiş, kendime başka yollar çizmeye karar vermiştim. Asıl yürümem
gereken yoldan bu kaçıncı kaçışımdı , kaçıncı dönüşümdü sayısın ben bile
unuttum. Özellikle yarım bırakıyordum, özellikle kaçıyordum daha doğrusu
kaçmaya çalışıyordum. her yolumu değiştirdiğimde başa dönen yine bendim çok
yoruldum usandım artık bu dönüşlerden.
Belkide en öncelikle yapmamız gereken kendimize olan
dönüşümüzü tamamlamak sonra bu dönüşü dışa yaymaktı. Kendimiz kayıpken, bulanık
bir sularda iken neye, ne anlam katabiliriz. Bazen dışımızda olanlara anlam
yükleriz. Sanırız ki bize anlam kattı, bizi doldurdu oysa bu çok büyük bir
yanılgı. ” Sen eskiden kalbe dokunurdun yazılarınla, ne oldu sana ”
dedi arkadaşım. Her birimiz o kadar doluyuz ki
önem atfettiğimiz önemsizlikle kendimizi unutuyoruz. Bedenimizi
doyurmak, giydirmek , gezdirmek derdinde düşmüşken asıl bizi en özelimizi
özümüzü yok sayıyoruz, su gibi akıp giden
günler, aylar, yıllar bile bizi uyandırmıyor, bu karmaşıklık kendi
yarattıklarımızı almaya çalışırken
harcadığımız hayatlarımız bizleri gizli dertliler yapıyor, Çoğumuzun canı çok
sıkkın haydi itiraf edelim,anlamsız can sıkıntılarımız bize verilmiş bir işaret. İçimiz bize sesleniyor, kendini hatırlatmak istiyor.
Ne oldu? sorusunun cevabını henüz bulamadım ama
arıyorum. Sizde size ne oldu? sorusunu sorun cevabını bulamasanız da…
Sevgiler…
başarılar