Birçok din,ideoloji ve ırksal bölünmeler insanlık ailesinde her zaman alıcısı bulunan bir şiddet pazarı oluşturmuştur. Aslında dünyadaki en büyük pazar payı şiddet pazarına aittir.Kim şiddeti en iyi pazarlayabiliyorsa dünyanın tek gücü ve idarecisi olma hakkını kendinde bulmakta şiddete sahip olanlar her geçen gün dahada şiddetin dozunu artırarak halklara zulüm etmektedir. Halk kime gitse, ne ya dönse ya birinin şiddetine maruz kalıyor veya ait olduğunu gurubun şiddetine haklı gerekçeler sunarak göz yummak zorunda bırakılıyor. Aslında sıradan halk için değişen hiç bir koşul ve durum yoktur. Kim şiddetin sahibi ise karşısında şiddet uygulayacağı bir halk kitlesi vardır kısaca terbiye etmesi gereken düşmanı vardır, kendi varlığını korumak için şiddetten başka bir yol üretememektedir. Yüzyıllardır süregelen şu şiddet dengesi dünya toplumları tarafından yerine alternatif üretilemediğinden şiddet elden ele dolaşarak, her tür kötülüğü dünyaya yayarak , insanı esir almış bir canavara dönüşmüştür
Üretilen her tip silah daha çok şiddet üretmek şiddetin yarattığı korkudan beslenerek kitleleri kendi istedikleri gibi davranmaya, onların hayat tarzlarını dayatmalarına boyun eğmelerine, emek gasplarına ses çıkarmamalarını sağlamaya yaradığından şiddet bütün dünya toplumlarında şiddeti elinde bulunduranların şiddetten vazgeçmeyeceğini, hatta çeşit ve türlerini artırmaya yönelik tedbirler alındığı, günümüzde göz önünde açık açık yaşanmaktadır.
Dünya halkları bu şiddet pazarlayıcılarından kurtulmanın yollarını aramaya başlamalıdır. Kim ki sizin bireysel şiddetinizden yararlanmak istiyorsa o sizi sadece basamak yapmaya çalışıyordur. Dünya ideolojileri şiddetsiz varlığını sürdüremez. Bunun için bireyler ilk önce kendi görüşlerine alıştırılır sonra nefret ettirilir sonra da şiddeti kullanılır.
Bir arkadaşla sohbet ediyorduk. Dünyada sadece işçi sınıfının ve emeğin kurtarılması ile dünyanın daha iyi daha adil bir yer olacağını savunuyordu. Ona şu soruyu sordum;
-Tamam çok güzel, dünyaya doğmuş olan her insan veya diğer canlılar dünya kaynaklarından eşit yararlanma hakkına sahiptir,peki siz amacınıza ulaştığınızda kimleri yok edeceksiniz? Düşmanınız kim? Herkes size buyurun gelin demeyecek, o halde kurtarmayı düşündüğünüzden daha çok yok etmek zorunda olduğunuz bir halk var? Eğer karşınızda düşman ilan edeceğiniz büyük bir halk kitlesi var ise sizin bunu istemekteki amacınız sadece emeğin kurtarılması mıdır? diye sorduğumda
-Şiddet olmadan asla bir kazanım sağlanmayacağını, söyledi.
-O halde siz sadece şiddeti ele geçirmek istiyorsunuz, kitleleri ise basamak yapmak istiyorsunuz, dediğimde çok kızdı.
Yine dini bütün bir arkadaş , kendi ile aynı dinde aynı mezhep de doğmayanlar için Allah’ın yaratmış olduğu başka insanları öldürme durumunu “cennete gitmekle” eş değer tutuyordu.
Ona;
“Hepimiz Allah’ın seçtiği dinlerde mezheplerde doğduğumuzdan kimseyi öldürme hakkımızın olmadığını, biz kimiz ki Allah’ın seçimlerini sorguluyoruz,beğenmiyoruz “diye söylediğimde oda öğretilmiş değerler üzerinden tepkisini koyuyordu. Yani şiddet mekanizması tıkır tıkır işliyordu. insanlara şiddetin her türünün pazarlanmasının iki kısa örneğini vermeye çalıştım. Binlercesi var bu örneklerden. Her düzen kendi şiddetini pazarlıyordu.
Döngü çok basit; bireyde ilk önce aidat duygusu oluştur, sonra bu aidat duygusun karşısına düşmanları koy, her gün beynine işle, sonra o bireyin , kitlelerin şiddetini canın istediğinde kullan.
Dünya halkları bu şiddet pazarlayıcılarından kendini kurtarmanın yollarını bulmak zorundadır. En büyük zararı halklar yaşamaktadır. Halkların çocukları şiddet pazarlayıcıları yüzünden ölmektedir öldürülmektedir. Halkların halklarla hiçbir sorunu yoktur, aradan şiddet pazarlamacılarını çıkarabilirsek dünyayı şiddet toplumu olmaktan çıkarabiliriz.Halkla hakça bölüşmeye sözlü yasalarımız haline getirmeyi başarabilirsek , yoksulsuz ve şiddetsiz bir dünya kurabiliriz.Yazılı yasalarda suistimale açık hep bir taraf vardır, yazılı yasalarda, hiç cümle yoktur ki her yönü ile kapsamlı bir konuyu açıklayabilsin. Bunun için sözlü yasalarımız daha önemlidir, sözlü yasalar zorlamalarla yaşamaz, onurla yaşar , bilinçli eylemlerle yaşar. Şiddet pazarlamacılarının toplumların arasına kasden koyduğu güvensizlik duvarlarını yeniden inşaa edebiliriz.
Dünyaya doğmuş her insanın en önemli vazifesi her türlü şiddetin karşısında olmak, şiddetsiz bir dünya toplumu yaratabilmek için gerek bilinç seviyesinde gerekse eylem seviyesinde çevresinde çalışmalara başlamalıdır…İnsanoğlu bütün algısını geliştirmeli noktalarda kaybolmadan, şiddet pazarlamacılarının gerçek emel ve niyetlerini iyi okumayı öğrenmek zorundadır. Ayrı ayrı akıllara değil ortak bir akıla ihtiyacımız vardır, bu ortak akılı oluşturduğumuzda şiddetin halklara hiç yararı olmadığını sadece bir zümrenin çıkarlarını koruduğunu daha net bir biçimde görür şiddetsiz bir toplum için bireysel yetkilerimizi kullanmaya başlarız. Her insan kendi bireysel şiddetini durdurmaya başlayabilir… Toplumsal şiddet ürünü bireysel şiddet ürünlerinin toplamıdır. Kalbi olan her insan kendi şiddetini durdursun. Sen değiş dünya değişsin. Kendi şiddetini durdur, dünya şiddeti dursun. Sen kendi şiddetini durdurursan kapına gelen şiddet pazarlamacısı şiddetini satamadan kapından ayrılacaktır. Sen yoksan şiddete maşa yapacak kimsede olmayacaktır bireyden çoğula şiddet azalacak şiddet uygulayıcısı , bulamayan şiddet pazarlamacıları şiddetin artık çözüm olmayacağını görüp , daha şefkat pazarları oluşturmak zorunda kalacaktır. Dünyayı kim yönetirse yönetsin sadece adlar değişir ama şiddet aynı kalır her makam sahibi durumunu şiddet aracılığı ile koruyabilir veya o makama şiddet aracılığı ile gelebilir. Biz bu döngüyü kırma gücüne sahibiz. Zor değil,başlangıç olarak bireysel şiddetini durdur. Herkes kendi şiddetine sahip çıksın, şiddetinin satın alınmasına izin vermesin.Şiddet canlı bir varlıkdır alınıp satılma pazarlanma değeri vardır. Şiddet , diğer değerlere uzanmanın en kestirme yoludur bunun içindir ki dünyada çok revaçtadır.
Bir gün şiddetsiz bir dünyayı uyanabilmemiz imkansız değildir…