'' Dağ dağa kavuştu ''
6 şubat günü memleketimizin güneydoğu bölgesinde meydana gelen depremlerle alakalı olarak , bir TV kanalında yıkımı anlatan spiker, dağların görüntüsü eşliğinde bu sözü söyledi.
Oysa bu sözü çocukluğumuzdan beri '' Dağ dağa kavuşmaz , insan insana kavuşur '' diye duyardık.
Maalesef toprak altında yaşanılan şiddetin etkisiyle dağlar kavuştu. Ama pek çok insan sevdiğine, sevdiklerine kavuşamadı.
Enkazdan kurtulan çocuklarımız ; dünyadan habersiz , o masum ve güzel halleriyle gülümserken pek çoğu anne ve babasına kavuşamayacağını bilmiyorlardı.
Bazıları kardeşleriyle de kavuşamıyacaklardı.
Hastanede yatan bir anne üç çocuğunu da kaybettiğinden habersiz kurtulduğuna şükrediyordu.
Henüz yeni evlenen genç bir çift de hayallerine kavuşamadan göçmüşlerdi bu dünyadan.
Ve zaman geçtikçe hayatını kaybedenler hakkında yüzlerce hikaye duyacağız.
Depremzedelerimizin bundan sonra hayatları pek kolay olmayacak.
Belki, bu felaketten kurtulan insanlarımızın çoğu - kadere inanmanın- gücüne sığınarak bu acıya katlanmaya çalışacaklar.
Yakınlarını kaybetsin veya kaybetmesin yada sadece maddi hasara uğramış olsun sonuçta bütün depremzedeler böylesine büyük bir sarsıntıyı yaşamış olmalarının şokunu uzun süre üstlerinden atamayacaklar.
Şu anda onların tam olarak başlarına ne geldiğinin farkında olduklarını sanmıyorum. Bunu hatırladıkça zamanla ruh ve akıl sağlıkları da bozulacak belki.
Yıllar önce depremden sonra farklı zamanlarda arkadaşlarımla beraber iki kez gittiğimiz Marmara depreminde tanıdığımız insanlar bu haldeydi. Bazıları tam anlamıyla delirmişti.
Bu sebepten; depremzedelerimize gıda, barınma, giyinme ihtiyaçları temin edilirken psikolojik destek de verilmesi gerekiyor. Zaten bunu uzmanlar da söylüyorlar , ben bu insanların durumlarını çok yakından gördüğüm için burada da tekrarlamak istedim.
Umarım psikolog ve psikiyatrist hekimlerimizin arasından gönüllü olarak deprem bölgesine gidenler olur.
Yaşadığımız bu felaket, aklıma başka şeyleri de getirdi ve bunu da sizinle paylaşmak istedim.
Gençken , uzun zaman önce bir bir hanım arkadaşım vardı. Her gün buluşmamıza rağmen , her görüştüğümüzde ve ayrılırken de mutlaka bana hem sarılır, hem de yanaklarımdan öperdi.
O zaman kadar bu tür fiziksel yakınlaşmaları; yakınlarım da arkadaşlarım da olsa sadece bayramlarda yada özel günlerde veya çok uzun süre görüşmediğim tanıdıklarımla yapardım.
Arkadaşımı henüz yirmi sekiz yaşındayken bir gün aniden kaybettim. Aradan çok uzun yıllar geçti , onu hep, son gördüğümde bir akşam vakti evlerimize gitmek için ayrılırken yanaklarıma kondurduğu busesiyle hatırlarım. Bu ona son vedam olmuştu.
Sevdiklerimize sık sık sarılıp kucaklamanın, yanaklarından öpmenin ne kadar güzel bir davranış olduğunu ondan öğrendim.
Hayatta beş dakika sonra bile başımıza ne geleceğini , nerede olacağımızı bilemiyoruz.
Bu sebepten ; sevdiklerimiz, ailemiz hayatta iken, yanımızdayken bir nedene ihtiyaç duymadan ,özel bir gün olmasına da gerek kalmadan, onlara sevgimizi söyleyelim, sık sık onları kucaklayıp öpelim.
Çünkü ; hayatta dağın dağa kavuştuğu, ama insanların kavuşamadığı, kavuşamayacağı, hiç görüşemeyeceği zamanlar geliyor bir gün.
Esen kalın
Ne diyeyim?! Emel Hanım deprem ve sonrasını ve de olması gerekenleri çok güzel anlatmış... Tanrım beterinden korusun...
Depremle ilgili duygularını çok iyi anlatmışsın. İnsanları sevdiklerimden ayıran deprem;korkutucu olmasına rağmen doğal bir olay.Depremle yaşamayı öğrenmemiz lazım. Bunun için her deprem felaketini Allah'tan bilmek kadercilikten başka bir şey değil.Bilime uygun yapilasmak şart. Halkımızın bunu çok ıyi öğrenmesi gerek.BilimInsanlarinin dediği gibi "Debrem öldürmez,binalar öldürür "Sözünü unutmamak lazım. Bilime uygun binalar inşa edelim depremden korkmayalım.iyi günler Sevgili arkadaşım. Güzel yazınız için sizi kutluyorum.
Kaleminize yüreğinize sağlık Emel Hanım. Geçmişe takılıp kalmamak, geleceğe de fazla umut bağlamamak ama hayaldizde kalmamak, en çok tüm güzellikleriyle anı yaşamak gerek bence.