1929 Yılında New York borsasının çökmesiyle Amerika'da adına '' Büyük Buhran '' denilen ekonomik kriz başlar. Yoksulluk, işsizlik artar, açlık baş gösterir. Ve o günlerde ülkede birtakım dans yarışmaları düzenlenir.
Yazar Horace Mc Coy, parasızlık nedeniyle bu yarışmalardan birinde '' Koruma görevlisi '' olarak çalışır. Orada yaşanan olaylara şahit olur ve ünlü '' Atları da Vururlar '' romanını yazar. ( 1935 ) Daha sonra eser sinemaya da uyarlanır. (1969 ) Baş rollerini Jane Fonda ve Michael Sarrazin'in oynadığı film, diğer yan rollerdeki oyuncularıyla birlikte ( İzleyenleri insanlığından utandırsa, içini acıtsa, öfkelendirse bile ) belleklerden silinmeyecek , oldukça etkileyici bir yapıt. Onlarca çift 1500 Dolar olan büyük ödülü kazanmak ve her gün düzenli yemek yemek için yarışmaya katılırlar. Aralarında hamile ve yaşlıların bile olduğu yarışmacıların sadece yirmi dakikada bir kısa mola hakları vardır. Ve günler geçtikçe dansçılar arasında yorgunluktan bayılanlar, kuralları ihlal ettikleri için diskalifiye edilenler, hayatını kaybedenler olur. Yarışmacılar tanınmayacak bir hale gelirler. Adeta insanlıktan çıkarlar.
Knut Hamsun '' Açlık '' adlı romanında, bu duyguyu: '' Uzunca zaman aç kalsam beynim azar azar dışarı akıyor, kafamın içi boşalıyor. '' diye anlatır. Hamsun'un da açlığı bizzat yaşayarak anlattığı bu kendini kaybedecek olma korkusunun bir benzerini hatta daha şiddetlisini yarışmacılarda da görürüz. Öyle bir hale gelirler ki, artık bir şey düşünemez olurlar. Büyük ödülü bile unutup sadece aç kalmamak için pisti terk etmezler.
Filmi izlerken Gloria'yı canlandıran Jane Fonda'nın gözlerinde; insanlık onurunu kıran, kapitalist sistemin acımasız kurallarına ve bu şekilde yaşamaya duyduğu nefreti bariz bir şekilde görürüz.
Mola verildiği bir anda partneri olan Roberto'dan ( Michael Sarrazin ) kendisini vurmasını ister. Hatta bunun için ona çantasında taşıdığı silahı vererek yalvarır. Roberto küçükken, yaralı bir atın acı çekmemesi için vurulduğunu görmüştür. Genç kadının çektiği ızdıraba dayanamaz silahı alır ve Gloria'yı vurur. Kendisini tutuklayan polisler - Bunu niçin yaptığını sorunca sadece: '' Atları da vururlar '' der.
Uzun zaman önce filmini izlediğim romanın yazılmasının üzerinden; neredeyse bir asra yakın zaman geçmesine rağmen, bu yarışmaları başka içeriklerle, televizyon kanallarında izliyoruz. Issız bir adada yarışan gençlerden biri daha ıssız bir adaya ceza olarak gönderiliyor, yarışmacı orada yalnızlıktan aklını oynatmamak için kendisine dallardan otlardan insana benzer bir arkadaş yapmaya çalışıyor. Onunla sohbet ediyor. Otlarla hatta böceklerle besleniyor. Başka bir kanalda bir adam; beline gevşekçe bağlanan boncuklu kuşağı düşürmeden; araba ödülünü kazanmak için dansözler gibi kıvırdıkça kıvırıyor.
Diğer kanallarda da başka yarışmalar; En iyi giyinen, en iyi yemek yapan, En iyi kaynanası olan, En iyi gelini olan, En güzel evi olan vs ...vs Aslında günümüzde de insanlara ekonomik sıkıntıları, yokluğu, işsizliği ve daha pek çok şeyi hatırlatmamak için '' Atları da Vururlar '' filmi ; televizyon ekranlarında hala devam ediyor. Ve bu yeni yarışma programları izleyicilerine eski bir şarkıyı söylüyor sanki '' Uyu yavrum ninni uyutayım seni .. Uyu sayın seyirci masallarla ..... şarkılarla avutayım seni ........ ''
Esen kalın
Acımasız kapitalizmin insanları aç bırakıp sonra da türlü oyunlar icad edip insanların düştüğü komik durumdan keyif çatmasını anlamadikca bu tiyatro sürer gider sadece oyuncular değişir. Oysa ki aç insanlar birbirlerini rakip olmak yerine güç birliği oluşturmayı deneseler kapitalizmin imigini sıkar daha güzel bir yaşam sürerler. Maalesef bunu hiç bir toplum gerçeğe dönüştüremiyor.