Öğrencilik yıllarımızda öğretmenlerimiz; Memleketimizin gelişip ilerlemesi için köylerimizin kentleşmesi gerektiğini söylerdi. Yani bunun için mücadele edecektik. Siyasetin amacı buydu, eğitimin amacı buydu.
Fakat bugün memleketin haline baktığımda ( Daha önce Ankara, Bursa ve Samsun'da yaşadım, altı yıldan beri İzmir'deyim ) şimdi bunun tam tersini görüyorum.
Kentler kocaman birer köylere dönüştü.
Özellikle yaz akşamları ve hafta sonlarında; sitelerin evlerin bahçelerinde yapılan düğünlerden ve sürekli çalan davul zurna seslerinden artık midem bulanıyor. Her gün girip çıktığı evinin önünde yapılan düğün töreni için tuvaletler giyen, ya da mini etekleriyle halay çekmeye çalışan hanımları gördükçe çok şaşırıyorum. Bu kültürü hiç bilmiyor ve merakımdan soruyorum ; '' Acaba bu hanımların gece kıyafetleri ve mini etekleri halay çekmeye uygun mu? '' Yani bana bu durum, kimse alınmasın ama biraz komik geliyor.
Ayrıca dört nesildir Ankaralı biri olarak, Ankara'ya mal edilen o iğrenç sözleri olan türkülerden nefret ediyorum. Yozlaşmış bir müzik zevki eşliğinde insanların kendilerinden geçercesine dans etmesinden, oynamasından da.
Bazen atılan silahlar; ( İnsan düğünde neden bunu yapar hiç anlamam ) Korna çalarak gezen düğün alayları... Müthiş bir çevre kirliliği değil ise nedir? Birilerinin keyfi olacak diye tıkanan trafik , belki hastaneye yetişmesi gereken insanlar ya da acil bir durum için yola çıkanlar bekleyecekler ki , düğün sahiplerinin gönlü olsun.....
Ve bunun gibi pek çok ilkelliğe oy uğruna göz yuman yerel yönetimler.
Şehirlerimizin büyük bir hızla köylere dönüşmesiyle alakalı olarak daha pek çok şey söylenebilir, ama en fenası ise sokaklarda, ev ve site girişlerinde yapılan düğünler. Ve artık sanırım memlekette bu rahatsız edici durumun yaşanmayacağı bir yer yok. Varsa bile çok azdır herhalde.
Esen kalın
Emel hanım bir Ankaralı olarak yazdıklarınıza sonuna kadar katılıyorum. Büyük şehre taşınmakla şehirli olunmuyor, kaldıki şehirli olmakta memleketin geleceği açısından matah bir durum olsaydı, Atatürk “köylü milletin efendisidir” diyeceğine “yurttaşlarım haydi herkes şehirlere” diyerek 1930 lu yıllarda şehirlere göç başlatırdı. Bunu hala anlayamamış beyinlerin apartman ve site bahçelerinde davullu zurnalı köy düğünleri yapmasını çokta yadırgamıyorum. Sadece içim acıyarak izliyorum ve “hey güzel memleketimin güzel insanları keşke herkes sizin kadar saf sizin kadar temiz olsaydı” diyorum. Yüreğinize sağlık.
Bam teli derler ya öyle güzel bir dokunuşla vurgulamışsınız ki üstüne tek kelime koymak yersiz olur.Duyarlılığınıza hayranım.Lütfen daha sık yazın.Saygılar.
Emel hanım, sizlere aynen katılıyorum. Kentlerimiz, hükümetlerin yanlış politikaları sonucu, ülkemiz büyük bir hızla araplaştırılma yoluna girmiştir. Özellikle, İstanbul'da eski yazılı duvar afişleri ile dolmuştur. İstanbul'un nüfusu16 milyona yaklaşmıştır. Buna 5 milyonun üzerinde Arap mültecileri eklersek nüfus 20 milyonu geçmiştir. Her dört kişiden biri arapça konuşmakta olup işyerinin bir kısmı arapça tanıtım levhaları ile doludur. Ayrıca Güneydoğu Anadolu'daki kentlerde mülkiyet değişimi Araplar lehine dönüşmüştür. Çok üzücü bir olay!